H. Yücel Koç
Tren mi Uçak mı?
Bu sabah daha önce birlikte çalıştığımız bir iş insanı aradı. Kendi sektöründe duayen sayılan insanlardan. Aynı iş alanında elli yılı aşkın iş tecrübesi var. Yıllar önce bana “Bin kere dünyaya gelsem yine aynı işi yaparım” demişti. Hiç unutamam. Sevilen, sayılan bir kişilik. “Sevgili Patronum” diye hitap ettiğim tek insan. Yıllardır hemen hemen her hafta telefonla konuşuruz. Sık sık da yüz yüze gelmeye çalışırız. Tecrübesinden aydınlanmak bir yana sohbetinden de keyif alırım. O’nun da benimle konuşmaktan mutlu olduğuna inanıyorum. Bugün çok uzakta olduğum için yüz yüze görüşme imkânı bulamadık. Uzun uzun telefonda sohbet ettik.
Çok sık İstanbul Ankara arası seyahat ediyor. Hızlı treni keşfettiğini söyledi. Yolun dört saat sürmesi onu cezbetmiş. Tren bileti fiyatının da hesaplı olmasından çok mutlu. Onu mutlu eden başka bir artı daha var, fiyat uygun olduğu için, programı değiştiğinde yanan bilete üzülmemesi de cabası. Sanki geçtiğimiz yıllarda daha fazla uçakta “businness class” koltuk vardı. Belki de havayolu şirket sayısı arttığı için ben daha az olduğu hissine kapılıyorum. Yine bir sohbetimizde business class kısmını kastederek “uçağın önü de aynı yere gidiyor arkası da, insanlar önde oturmaya niye iki kat para verir ki” demişti.
“Sevgili Patronum” istediği araçla, istediği şekilde seyahat edebilecek zenginliğe sahip. Rahmetli babası da çok iyi bir tüccarmış. Babasının yarattığı serveti, O daha da artırmış. Nasıl disiplinle, azimle gece gündüz çalıştığına en az yirmi yıldır ben şahidim. Ülkenin yaşadığı zorlukların önemli bir bölümünü görmüş, yaşamış. Kanaat getirmeyi, tasarruflu yaşamayı içselleştirmiş.
Yakın zamanda başka bir iş insanıyla yeni neslin iş hayatına adaptasyonuyla ilgili sorunları konuşurken “hiç yokluk görmediler ki” dedi. Yeni neslin hayatın kıymetini bilmiyor olmalarını, bolluk içinde yaşıyor olmalarına bağladı.
Yine aynı sektörde çalıştığım, daha genç bir iş insanı da mutlaka business class bileti alırdı. Bunun için de çok mantıklı bir gerekçesi vardı. Her uçuşta önemli olduğuna inandığı bir kişiyle tanışma ihtimali olduğunu söylerdi. Birlikte yaptığımız seyahatlerde bu fikrinin sağlamasını ben de gördüm. Bir uçuşta çok önemli bir bakanla yan yana oturduk ve bakanla tanıştık. Biz biletimizi bir hafta önce almıştık. Bakanın son anda bizim uçağımıza binmesi nedeniyle uçak geç kalktı. Bakan uçağa bineceği için, biz dâhil business class yolcularının güvenlik soruşturması yapılması uçağın kalkışını geciktirmişti. Sonraki günlerde iş insanı arkadaşım, uçakta tanıştığımız bakandan randevu aldı. Sektöre ilişkin önemli bir sorunun çözülmesinde Bakan Bey ciddi destek oldu.
Elbette herkes aynı sosyal bağları kuramayabilir. O da ayrı bir kabiliyet. Herkesin değerleri, iş yapış yöntemleri farklı. Bu işlerin doğrusu yanlışı yok. Birisine göre doğru olan, bir başkasına göre yanlış olabilir.
Tasarruf, ekonomik kriz dönemlerinde hepimizin baş gündemlerinden birisi haline geliyor. Tasarruf hayatın her döneminde önemli. Kesinlikle tasarruf bilinci oluşturulmalı, farkındalığı artırılmalı. Bu bilinç ve farkındalık ekonomik kriz dönemlerinde hatırlanan bir konu olamayacak kadar önemli. Ama unutulmamalı ki ekonomik krizlerde panikle alınan tasarruf kararları şirketlerin sorunsuz yürüyen sistemlerine zarar da verebilir. Borsacılar “Herkes satarken alırsan, herkes alırken satarsan kazanırsın” der. Ekonomik krizin arttığı dönemlerin getirebileceği fırsatları da, düşünmeden alınan tasarruf tedbirleri kararlarına kurban etmemek gerek.
İhracat ile uğraşan şirket, satış temsilcisini tasarruf gerekçesiyle ofiste masa başına mahkûm ediyorsa, bu tasarruf tedbiri şirkete zarar verir. Benzer örnekleri sizler de yaşıyorsunuzdur.
Lütfen tasarruf kararlarınızı sadece ekonomik kriz dönemlerine göre değil, her zaman uygulanacak şekilde, paniğe kapılmadan, akıl ve mantığın ışığında alın.
Bol kazançlı günler dilerim.