Ahmet Yılmaz
“Smart” Yaklaşım
Karşılaştığımız her bir olaya yönelik ya da fikrimiz sorulan her konuya ilişkin ya iyimser yaklaşırız ya da kötümser. Benzer şekilde işletmelerin, ülkelerin geleceğe yönelik tahmin ve senaryolarında da ya iyimser ya da kötümser yaklaşımlara tanık oluruz. Bu birbirine zıt yaklaşımların çizdiği tablolarda karşılıklı olarak eksik ve/veya yanlış birçok parametre, değerlendirme kriterleri bulmak mümkündür. Bu iki zıt yaklaşımın karşısında bazen iyimser ve kötümser yaklaşımlardan eklektik bir şekilde ‘denge’ yaklaşımı çıkartanlarda var. Bu yaklaşım tarzını benimseyenler genelde ‘orta’ bir yol arayışında, yaklaşımında olanlardır.
Günümüz sorunsalları karşısında da örneğin, iklim, çevre, yeni tip sanayileşme, dijitalleşme bahislerinde de iyimser yaklaşımlar var, kötümser yaklaşımlar var. Sorunların büyüklüğü nedeniyle iyimser- kötümser yaklaşımlar yerine acaba dijital çağa da uygun bir yaklaşım sergilemek daha yerinde olmaz mı? Örneğin, “smart” gerçekçi yaklaşım!
Türkiye’de üretim ve ihracat bahsinde makine ve otomotiv sektörü olmak üzere oldukça stratejik bir konuma sahiptir. Bu sektörlerin dijitalleşmesi ve yeşil teknolojilere daha fazla ağırlık vermesi oldukça önemlidir. Bahsettiğim bu iki başlıkta nelerin ve bunların nasıl yapılması gerektiği de bilinen konulardır. Burada artık iyimser-kötümser senaryolar üretmek yerine akıllı, gerçekçi uygulamalara başlamak gereklidir. Şimdi isterseniz mevcut üretim ve ihracatımız için son derece önemli güncel bir soruna “smart” bir yaklaşım sergilemeye çalışalım.
Tedarik Zinciri Güvenliği
Pandemi gerçekliği ile birlikte sanayide en fazla kullanılan kavram tedarik zinciri güvenliği hususu. Aslında bu kavram pandemi öncesinde sanayinin küreselleşme sorunsalında dile getirilmiş ve çözüm konseptleri üzerine tartışmalar da başlamıştı. Pandemi bu tartışmalara tuz-biber ekti. Pandemi nedeniyle birçok ülkenin kapanması (başta Çin ve Hindistan olmak üzere) Avrupa’da üretimi hammadde, ara mallar tedarikinde zora soktu. Hatırlanacağı üzere, pandeminin o ilk üç ayında Avrupalı sanayiciler kendi kendine yeterlilik ve/veya tedarik güvenliği başlığı altında tartışmalar başlattı ve devletten bu yönde destek/teşvik talep etti.
Tedarik zinciri güvenliği hususunu salt lojistik sorunlar/çözümler başlığı altında irdelemek doğru bir yaklaşım değildir. Zincirin ilk halkası olan üretim güvenliği, hammadde, malzeme tedariki bunun döngü olduğunu da göstermektedir. Yarı iletkenlerin üretimindeki bir sıkıntının otomotiv sanayinde değişik coğrafyalarda ne tür sıkıntı yarattığını gördük. Süveyş kanalında bir tıkanmanın Avrupa’da nelere yol açtığı da biliniyor. Konteyner pazarında daralmanın da ne anlama geldiğini gördük, görmeye devam ediyoruz. Dolayısı ile tedarik zinciri güvenliği konusu çok katmanlı, çok bileşenli bir konudur.
Makine ve otomotiv sanayinde alternatif malzeme arayışı (malzeme teknolojisinde yenilikler), malzemelerin akıllı hale dönüştürülmesi (dijitalleşme), servis ve hizmetlerin çoğaltılması ve dijital platformlara taşınması aktüel olarak tedarik zinciri güvenliği başlığı altında da irdelenen bir husustur.
Tüm bu yüce konulara rağmen başta otomotiv yan sanayi için dün geçerli olan yurtdışı pazarlarda güvenlik deposu açmak/oluşturmak ve bu lojistik depolardan müşteri tarafından beklenen/talep edilen hizmet ve servisleri sunmak şimdi de ertelenemez bir gerçeklik haline dönüştü.
Başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere -ve tabii ki en fazla ticaretimiz olan Almanya – yeni sanayileşme stratejilerinde tedarik güvenliği hususunu deklarasyonlarının ilk sırasına yazdılar. Yeşil Mutabakat diye adlandırılan AB’nin yeni sanayileşme model kitapçığında da bu hususa yönelik önemli politikalar yer almaktadır.
Türkiye’de hem üretimimizi gözeten (ithal bağımlılığımız oldukça yüksek, bunun azaltılmasına yönelik önlem ve tedbirler) hem de ihracat pazarlarında artan tedarik güvenliğini sağlamak için yeniden bir değerlendirme ve buradan uygulamaya müsait çıkarsamalar yapmak elzemdir.