Prof. Dr. Ali Rıza Büyükuslu
Yapay Zeka: İnsan ve Makine Savaşı mı?
Devrim niteliğindeki yapay zeka, robotik ve diğer akıllı sistemlerin özellikle geleneksel işleri yok edeceği, konvensiyonel sektörlerde yaşanacak dijitalleşmenin ve otomasyonun insanları kitlesel olarak işsiz bırakacağı yönünde çok fazla gazete haberleri çıkmakta, akademik yorumlar yapılmakta ve raporlar hazırlanmaktadır. Yeni sermaye birikim ve büyüme modelinin bir çok meslek ve iş alanının önümüzdeki yıllarda kaybolmasına neden olacağı ve bu bağlamda da en önemli rolü yapay zeka robotları ve diğer yapay zeka teknolojilerinin oynayacağı vurgulanmaktadır. Diğer taraftan ise, yapay zeka ve türevi yenilikçi teknolojilerin yeni yetkinlik ve yetenek ihtiyacını ortaya çıkaracağı için bir çok sektörde ve ortaya çıkan yeni meslek/iş alanlarında ise yeni istihdam imkanlarının sağlanacağı iddia edilmektedir. Bu konuda çalışma ekonomisi literatüründe iki farklı görüş şekillenmeye başlamıştır:
- Kötümser ya da Distopyan Perspektif: İnsan ve makinenin gireceği bu yarışta nihai noktada insanın şansının olmadığı ve makinenin bu mücadeleyi kazanacağı yönündedir. Bu görüşü savunanların argümanı; sürekli gelişen yapay zeka teknolojilerinin zaman içinde mutlak suretle insanın tüm becerilerinin ve insanı sınırlayan unsurlarında ötesine geçerek yapay zekanın büyük gücü ve potensiyeli ile insanoğlunun daha önceleri yaptığı çık üst düzey akıl ve duygu yüklü işler iş ve görevler dahil hepsini yapmaya muktedir olacaktır. Bu görüşe göre özellikle emek yoğun işlerin bir çoğunda robotlar devreye sokularak vasıfsız, yarı vasıflı ve hatta vasıf gerektiren işlerin bir çoğunda robotlar insanın yerini alacaktır. Ücret almayan, sosyal güvenliği, iş sağılığı, meslek hastalığı, hafta sonu tatili, yıllık ücretli izin gibi sosyal maliyeti olmayan robotların ve diğer akıllı teknolojilerin işverenler tarafından tercih edileceği belirtilmektedir.
- İyimser ya da Ütopik Perspektif: İyimser düşünenler göre yapay zeka devrimi sonucunda akıllı makinelerin daha önce görülmemiş boyutta her işi daha hatasız-kusursuz, verimli, kaliteli ve hızlı yapabilme becerisi ve insan beyninin kapasitesini aşan dijital teknoloji destekli yeni yetkinliklerin ve yüksek nitelikte yeni iş alanlarının gelişmesi ekonomide büyük genişlemeye ve zenginliğe neden olacaktır.
Esas itibariyle, iki görüşünde ortaya koyduğu gerekçelerinde haklılık payı olduğunu kabul etmekle birlikte sanırım gerçekçi kötümserlik ve gerçekçi iyimserlik üzerinden değerlendirme yapmak daha sağlıklı olacaktır. Global bazda Yapay zekaya geçiş hızı, yatırım miktarı, finansman maliyeti, sektörlerdeki kullanım yaygınlığı ve etkisi ülkeden ülkeye farklılık arz edeceği için ülkelerde ve uygulandığı her sektörde benzer performansı ya da çıktıyı beklemek hayalcilik olacaktır. Dolayısıyla, yapay zeka ekonomisine geçiş hem maliyetli hem de dijital liderlik ve yöneticilik kapasitesi gerektirdiği için bir çok lokal şartlara ve zihinsel hazırlığa bağlı olarak geleneksel işlere zara verebilecek veya yeni iş ve istihdam alanları yaratabilecektir.
Bu nokta altını dikkatle çizmemiz gereken nokta hiç kuşkusuz ki değişime direnmek geri kalmak anlamına gelmektedir. İlk teknolojinin icadından bugüne teknolojilerin toplumları dönüştürme etkisi tarih boyunca gözlemlenmiştir. Bu itibarla, yıkıcı yeni dijital teknoloji devriminin yeni iş alanları ve yeni yetkinlik alanlarını ortaya çıkardığı bir gerçektir. Tüm ekonomik sektörlerde büyük oranda dijital teknolojilere ve akıllı otomasyona dayalı yeni üretim ve iş modellerine geçildiği görülmektedir. Eskiye dair bir çok meslek, iş ve görev tanımının artık iş yerlerinde geçerli olmayacağı bilinmektedir. Ancak, söz konusu sektörel ve iş gücü piyasalarındaki bu radikal dönüşüm ise ülkelerin yeni dünya düzeninin öngördüğü formatta insan gücü yetiştirme yani eğitimde yapacakları reforma bağlı olarak değişecektir. Yeni yetkinlik düzeyinin oluşturulması ve yeni yeteneklerin eğitimi ancak dijital eğitime başka bir ifade ile dijital teknoloji devrimini belirlediği yeni ekonomik ve sosyal sistemin talep ettiği formatta insan kaynağının eğitilmesi ve bunu destekleyecek bilimsel paradigma değişiminin de gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fiziki alan içinde, tek uzmanlığa dayalı konvensiyonel yetkinliklere veya her hangi bir meslek veya yetkinlik kazandırmayan düz eğitime yani eski eğitim sistemine, eski bilime, eski üretim modellerine, geleneksel üretim veya hizmet sektörüne dayalı bir ekonomik modelin iş ve istihdam yaratmasını beklemek abartılı bir iyimserlik olacaktır.
Diğer taraftan, insanların yerine geçen robot ya da akıllı sistemlerin ücret almadığı ve sosyal bir yaşamı olmadığı için satın alam gücü olmayan robotların ekonomiye vereceği zararı da hesaba katmamız gerekecektir. Üreten insanın yani emek faktörünün tüketici yani müşteri şapkası ile sermayenin ürettiği mal ve hizmetin aynı zamanda alıcısı durumunda olması insanı makineden ayıran en önemli unsurlardan birisidir. İnsan ve makine arasında taraf tutulması halinde zarar ve yarar hesabı yapıldığında makine ve insan arsında savaş değil uzlaşma sağlanmasını ve dengeli tercih yapılmasını gerektiğini gösterir.
Bu nedenle önlenemez ve vazgeçilemez teknolojik gelişmeler karşısında üretim ve hizmet dışı kalan dolayısıyla işini kaybedip işsiz kalan insanın en azından tüketim ve satın alma gücünü kaybetmemesi için devletin kamucu ve toplumcu sosyal politika yaklaşımı ile bu durumdaki herkesi kapsayıcı ‘genel sosyal temel gelir’ i doğrudan sağlaması ve sosyal transferi gerçekleştirmesi gerekir. Böylece, dijital teknolojilerin sadece ekonomiye değil eşitlikçi refah toplumuna olan katkısı daha da belirginleştikçe insan ve makine dayanışması ekonominin ve sosyal hayatın yeniden örgütlenmesini, birlikte üretmesini ve paylaşmasını sağlayabilir. Burada asıl olması gereken insanın ve makinenin de insanlığın yaşam kalitesini artırması için çalışması gerektiğidir.