H. Yücel Koç
Uzaktan Çalışma
Salgın, evden çalışma konusunu da gündemlerimizden birisi yaptı. Aslında bu konu uzun zamandır tartışılan bir konuydu. Er ya da geç çok yaygın bir şekilde uygulanacaktı. Ama birçok konuda olduğu gibi bu konu da, salgınla önümüze daha çabuk geldi.
Dünya’da uzaktan çalışma oldukça yaygın uygulanan ve hızla yayılan bir çalışma seçeneği. Bizde de örnekleri var. Uzun yıllardır da uygulanıyor. Ama bizdeki uygulamalar genellikle kalabalık satış organizasyonlarına sahip şirketlerde satış teşkilatları için benimsenmiş. Örneğin akaryakıt şirketleri, ilaç şirketleri, kimya şirketleri, araç lastik şirketleri, hızlı tüketim ürünleri satışı yapan şirketler, otomotiv şirketleri, iş makinaları şirketleri, bazı teknoloji şirketleri, tarım sektörü şirketleri gibi. Bunlar ilk aklıma gelenler. Satış dışı şirketlerde de örnekler var. Denetim şirketleri, yerel ve yöresel üretim işleri yapanlar, çağrı ve destek hizmetleri şirketleri, çok farklı sektörlerde danışmanlık işleri yapan şirketler, veri girişi şirketleri, muhasebe işleri, organizasyon işleri, tercüme işleri gibi. Aslında düşününce hiç de az değil. Bu işlerin bazı ortak noktaları var. Sanırım en önemlisi büyük tasarruf sağlıyor olmaları. İş verimliliklerinin kolay ve net ölçülebilir olmaları. Fazla insanın istihdam ediliyor olması. Zamana ve mekâna daha az bağlı olmaları.
Lütfen üstte anlattıklarımı zihinlerinizde canlandırarak mevcut iş ortamınızı yeniden düşünün. Sizin işyerinizde hangi birimler var ve hangi tarzlarda çalışma yöntemleri uygulanıyor. Sizin hangi işleriniz bizim iş kanunumuzda tanımlanan, şu tanıma denk düşebilir: “Uzaktan çalışma; işçinin, işveren tarafından oluşturulan iş organizasyonu kapsamında iş görme edimini evinde ya da teknolojik iletişim araçları ile işyeri dışında yerine getirmesi esasına dayalı ve yazılı olarak kurulan iş ilişkisidir.”
Düşününce eminim ki neden olmasın diyebileceğiniz alanlar zihninizde oluşmuştur. Her ne kadar İstanbul uç örnek olsa da birçok şehrimizde işyerlerine, sonrasında da evlerimize ulaşmak için harcadığımız zamanı, enerjiyi, yorgunluğu, maliyetleri düşünün. Çalışan ruh sağlığı yönünden stresi de es geçmeyelim. İşyerlerinde bulunmak için ayrılan bütçeleri düşünün. O işyerlerinin satın alınması, kiralanması, sigortası, vergisi için katlanılan giderleri düşünün. İşyerlerinde çok sayıda insan bulunması nedeniyle gelen ilave istihdamı düşünün. Bizim gibi ülkelerde çalışma hayatı nedeniyle karşı karşıya kalınan dengesiz beslenmenin de önemli bir sorun olduğu da unutulmamalı. Tüm bu ve benzeri maliyetlerin rekabete olan olumsuz etkilerini düşünün. Alman şirketlerinin neredeyse %80’nin esnek çalışma düzenini uyguladığını biliyor muydunuz? Bir arkadaşımın oğlu Amerika’nın dünyaca tanınan bir denetim şirketinde çalışıyor. İşlerinin önemli bir bölümünü evinden yürütüyor. Dev şirketlerle internet üstünden yapılan toplantılarda üstünde gömlek, kravat, altındaysa günlük şortu var. Arkadaşım hayretler içinde oğlunun fotoğraflarını paylaşalı belki beş yıl oluyor.
‘Teknolojinin baş döndürücü bir hızla değişimi’ kalıplaşmış bir cümlenin ötesindedir. Bu ve benzeri cümleleri çok fazla duyuyor olmamız, cümlenin gerçekliğine verdiğimiz önemi azaltıyor inancındayım. Tecrübelerimle sabittir ki ülkemiz iş adamları ve yöneticilerinin büyük çoğunluğu teknolojinin değişimine paralel hareket etmekte zorlanmaktadır. Hatta teknolojiyi iyi takip edeni de desteklemekten uzaktırlar. Bu zorlanmalar da değişim ve hız gerektiren anlarda gereksiz frenlere dönüşmektedir. İşte bu konu da böyle bir konudur. Teknolojinin gelişimine paralel yol kat edemeyen işadamlarımızın ve yöneticilerimizin frenlerinin neden olduğu muhafazakâr yapı, rekabete olumsuz etki etmektedir. Gelişen teknoloji, beraberinde birçok konunun ölçülebilir olmasını da daha kolay hale getirmiştir. Otomasyon ve takip sistemlerindeki gelişmeler de uzaktan çalışmayı kolay hale getirmede büyük kolaylık sağlayacak özellikleri uzun süredir taşımaktadırlar. Bu teknolojilere ulaşım artık çok kolay ve kabul edilebilir maliyetlerdedir. Uzaktan çalışmaya ilişkin altyapılar çok kısa sürelerde ve oldukça efektif olarak kurgulanabilir durumdadır.
Elbette ki uzaktan çalışmadaki esas sistemin öncelikle güven ve karşılıklı anlayış üzerine inşaa edilmesidir. Öncelikle işveren, çalışan, yönetici olarak buna hep birlikte inanıp, değer verip, uygulama azmi içinde olmalıyız. Sonrasında ise doğru planlama ve yönetim.
Konuya ilişkin en önemli yükün insan kaynakları departmanlarında olduğu kesindir. İnsan kaynakları departmanları üretim birimleri de dâhil konuyu her boyutuyla irdeleyerek, tartışmaya açmaları, yeni vizyonlar ortaya koymaları gerekir. İşin psikolojik boyutlarını, kurum kültürüne etkilerini kendi şirket özellerinde değerlendirmelidirler.
Bu konu hem tüm Dünya’da hem de ülkemizde hukuksal olarak da düzenlenmiş bir konudur. Bizde ilk düzenleme borçlar hukukunda, sonrasında da iş hukukunda çok güzel tanımlanış ve çerçevelendirilmiş. Hukuksal detay başlı başına ayrı bir yazı konusu. Her iki kanunun da özellikle insan kaynakları yöneticileri açısından oldukça anlaşılır ve kolay uygulanabilir özellikte olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Salgın öncesi yapılan bir çalışmada 10 yıl içerisinde çalışanların en az üçte birinin uzaktan çalışacağı öngörülüyordu. Salgın sonrası geniş anlamda bir çalışmanın varlığından haberdar değilim. Ama biliyorum ki salgın öncesi yapılan araştırma gerçekliğini büyük oranda kaybedecek.
Geleceği öngören şirketler yollarına daha emin adımlarla devam edecek.
Sevgiyle Kalın…