H. Yücel Koç
Usta Dediğin…
2000 yılında Petrol Ofisi özelleştirildi. Sektörün lideri, dev bir yapıydı. 783.562 km2 yüzölçümüne sahip ülkemizin en ücra köşelerine hizmet götürmeyi başarmış bir şirketti. Çalışanlarının illerde, ilçelerde resmi protokolde yerleri vardı. Ülkenin en kritik dönemlerinde kamu hizmetini en iyi şekilde yapan kurumlarındandı.
Ben de özelleşmeden sonra kurulan yeni ekibin içinde yer alma fırsatı yakaladım. Gerçekten bir fırsattı. Şirkette çalışanların önemli bir bölümü iyi üniversitelerin, iyi bölümlerinden en iyi derecelerle mezun olmuş insanlardan oluşuyordu. Büyük çoğunluğu şirketlerini özümsemiş, severek çalışıyorlardı. Özelleştirmeyle de Mobil, BP, Shell gibi uluslararası şirketlerden gelenler Petrol Ofisi ne katıldı. Büyük değişim başladı, Petrol Ofisi devletten aldığı bilgi ve tecrübe birikimini, uluslararası şirketlerden katılanların bilgi ve tecrübeleriyle birleştirmeyi başardı. Ben de bu değişimden payıma düşen eğitimi, tecrübeyi almaya gayret ettim.
İnsanlar bir akaryakıt istasyonundan bahsederken, marka ne olursa olsun, çokça Petrol Ofisi derlerdi. Tıpkı yıllarca margarine sanayağ , peçeteye selpak dediğimiz gibi. İnsanların büyük çoğunluğu yakıtlarını alırken marka gözetmezlerdi. En çok akaryakıt istasyonu da Petrol Ofisi nde olduğu için akaryakıt satışlarında Petrol Ofisi sektör lideriydi. Madeni yağda da sektör lideriydi ama bu liderliğin akaryakıttan önemli bir farkı vardı. Petrol Ofisi madeni yağlarının kullanıcısı devletti. İnsanlar araçlarına, fabrikalarına yabancı markalı yağları alıyorlardı. Petrol Ofisi nin yağı olduğunu bile bilmeyen tüketiciler vardı. Önemli bir değişim de madeni yağda gerekliydi. İzmir Aliağa ve İzmit de iki tane iyi kurgulanmış, modern fabrikalar, bu fabrikalarda çalışan harika mühendisler, kimyacılar ve konusunun uzmanı çalışanlar vardı. Düşünsenize kamuya ait tüm araçlar, iş makinaları, tanklar, gemiler, uçaklar, fabrikalar bu insanların ürettiği madeni yağlarla çalışıyordu. Ama insanlar arabalarına, fabrikalarına daha pahalı olan diğer markaları alıyorlardı. Büyük dönüşüm için öncelikle üretim süreci revize edildi, ki en kolayı buydu. Çünkü çok iyi bir tecrübe ve üretimde çalışan işinin ehli insanlar iş başındaydı. Sonra makine parkı takviye edildi. Bu da hiç zor olmadı. Ardından ambalaj tasarımı geldi. İtalya da Dünya nın en önemli tasarımcılarından sayılan bir tasarımcıya ambalajlar yeni baştan tasarlattırıldı. Ülkenin tüm ana yollarına dev reklam panoları yerleştirildi. Binlerce tabela hazırlanıp, köşe bucak, her satış noktasına asıldı. Yer gök kırmızı beyaz oldu. Radyo reklamları, program sponsorlukları hazırlandı. Onlarca farklı promosyon hazırlanıp dağıtıldı. Son teknolojinin tüm imkânları kullanılarak, olağanüstü bir eğitim tırı hazırlandı. Eğitim tırı ülkede gidilmedik sanayi bırakmadı. Geniş bir satış teşkilatı kuruldu. Petrol Ofisi nin madeni yağı da olduğu anlatılmaya çalışıldı. Başarılı da olundu. Yanılmıyorsam 2002 yılında 110 bin tonun üstünde madeni yağ satıldı. Bu tonaj toplam pazarın yüzde otuzundan fazlaydı.
Güçlü Petrol Ofisi, madeni yağ için hayati önemde olan birçok onayı ve sertifikayı da aldı. Dönemin en değerli kalite yönetim sistemlerini kurdu ve uyguladı. Kalitede sürekliliği sağlamak için de laboratuvarını modern cihazlarla donattı. Aldığı test ve ölçüm cihazlarına yüklü miktarda ödemeler yaptı. Bütünsel bakış açısıyla birleşen tecrübe ve liyakat sahibi insanlar, değişimi başarıyla yönetti.
Sahip olunan bu kadar teknolojik kabiliyetin verdiği güvenle her şikâyeti ciddiyetle inceliyor ve sonuçlandırıyorduk. Sorunlu olduğu iddiasıyla gelen numunenin bir cihazda test edilmesi bazen bir gün alabiliyordu. Yine bir gün, Ankara da bir müşterinin şikâyetiyle, tanınmış bir motor ustasının tamirhanesine gittik. Meşhur usta motorun üstündeki yağ çubuğunu itinayla çekti, elindeki bezle çubuğu sildi, sonra tekrar yağ çubuğunu yerine oturttu ve tekrar çıkardı. Diğer elinin iki parmakları arasına yağı aldı ve yağa bulanan parmaklarını birbirine sürttü. Sonra bu yağ ölmüş dedi. Milyon dolar değerinde test cihazlarının 1 gün boyunca çalışarak sonuçlandırdığı testleri, bizim motor ustası 30 saniyede üç kelimelik ifadeyle sonuçlandırdı ve tespitini tamamladı. O anı yaşamamak için yapılan çalışmaları yazının ilk bölümlerinde detaylarıyla anlatmaya çalıştım. Büyük emek, çaba ve harcanan onca parayla kurduğumuz yapı, kendinden emin bir ustanın dudaklarından dökülen basit ifadelerle bir hiçe dönüşmüştü. Araç sahibi de yıllardır tanıdığı ustasına koşulsuz inanmakta bir sakınca görmüyordu. Yaşanan sorunun bilimsel anlamda ve doğruya en yakın şekilde nasıl netleştirileceğini sevgili ustamıza ve araç sahibine anlatmaya çalıştık. Ustanın anlattıklarıyla Petrol Ofisi ni mahkemeye verme kararlılığında olan araç sahibi, laboratuvar sonuçları çıkana kadar bekleme kararı aldı. Her ikisinin ve etrafımızda toplanan meraklı kalabalığın kafalarında az da olsa soru işaretleri bırakarak numunelerimizi aldık ve yanlarından ayrıldık.
Sonuçların ardından araç sahibi bizi mahkemeye vermekten vazgeçti. Usta, sonuçlara anlam veremediğini ama kendisinin yanılmasının da mümkün olmadığı iddiasını sürdürmeye devam etti.
Bu hikâyenin üstünden yıllar geldi geçti, köprülerin altından çok sular aktı. Aradan geçen yaklaşık yirmi yıldan sonra ne değişti diye dönüp baktığımda, maalesef benim payıma düşen koca bir hüzün. O usta yaşıyor mu bilmiyorum ama emin olun ardıllarının hayata baktıkları yer, o ustadan daha iyi değil. Örnekteki ustanın hizmet verdiği insanlar da yirmi yıl öncesinden farklı değil.
Ustalara saygımız büyük ama Mahfi Eğilmez Hoca nın tabiriyle ahbap-çavuş ilişkisinin en çok zarar verdiği alan eğitim olsa gerek. Usta-çırak ilişkisi medeni dünyada önceki yüzyılda bitti. Gelecek akıl almaz bir hızla şekillenirken, biz değişimin en temel kurallarını bile algılamakta, kabullenmekte zorlanmaya devam ediyoruz. Eğitemedik, eğitilemedik. Münferit çabalar da çok başarılı olamadı. Kendi dilinde okuduğunu anlamakta zorlanan, bilimin gösterdiğinden çok, rivayetlere inanan bir toplum yarattık.
Eğitim şart! yaşadıklarımızı en iyi özetleyen klişe olsa gerek. Eğitim yoksa gerisi yalan. Eğitim bitmeyen bir süreç. Lütfen vazgeçmeyin. Eğitime inanın ve destek olmaya devam edin.
İyi bir gelecek umuduyla…