Hakan Ömer Gider
Söz Savunmanın!
Merhaba, âdettendir, geçmiş bayramınız kutlu olsun.
Bugün sizlerle başlıkta da gördüğünüz gibi satıcıların ağzından duyduklarımı söylemek istiyorum.
Bu satırlardan bugüne kadar onları hep suçladık. Performanslarını eleştirdik ama ilk defa onların penceresinden bir şeyler söyleme ihtiyacı duydum.
Belki de bu isteği duymakta biraz geciktik de diyebiliriz.
Neyse ki zararın neresinden dönülse kâr…
Vakit kaybetmeden satıcıların söyleyiş şekline göre savunmalarına* bir bakalım:
1.Patron hep suçu bizde bulup, cezayı da bize kesiyor. Satılan ürünün, firmanın eskiden yaşadıkları gibi konuların hiç önemi yokmuş gibi. Aslında bir ürünün satışında bu söylediklerimin ne kadar önemli olduğunu hep görüyorum.
2.Toplantılarda hep aynı şeyi söylüyor patron. “Sizin maaşlarınız ben değil, satış departmanı veriyor!” peki bunu duymak bizleri çok mutlu ediyor. Ama maalesef bu sözleri söylediğiniz halde, tüm departmanlar bize yani satıcılara düşmanmış gibi davranıyor. Geç giden ürünler, eksik ya da yanlış gidenlerin yanı sıra faturası kesilirken hata yapılan onlarca vakanın cezasını yine bize ödetiyorlar. Bol bol fırça yiyen yine biziz.
3.İmalat işi yapanlarımızın en büyük sorunu, satarken kullandığımız numune üretim ile üretim sonunda teslim edilen arasında dağlar kadar fark oluşuyor. Bu bazen rengi, bazen kalitesi, bazen de ambalajı olabiliyor. Bu sorun galiba bizim işletmelerin genel sorunu…
4.Yeri geliyor bizim unvanlarımız, müşteri temsilcisi gibi satıcı ile alıcı arasındaki iletişimi kuran kişi oluyor. İşletmemizde müşterinin çıkarlarını biraz fazla korusak, adımız neredeyse “vatan hainine” çıkacak. Peki bizler müşterinin haklarını korumazsak, aracılık yapmazsak, müşteri gelip kendi haklarını korumaya kalksa, iş yerinde kan gövdeyi götürür mü? götürmez mi?
5.Gelelim “tamamen duygusal” diye Cem Yılmaz’ın ifadesinde bahsettiği konuya; Geçen yıl imalata alınan birkaç milyon dolar değerindeki makinenin bakımı için her ay harcanan paranın benim maaşımın 5-10 katı fazlası olduğunu duyduğumda, dudağım uçuklamıştı. Makineye verilen bu değerin onda birini bize vermediklerini söylememe gerek yoktur. Bunu nereden mi anlıyorum. Zam döneminde yapılan zamdan tabii ki…
6.Bizim için iş yerlerinin, şirketlerin şımarık çocukları diyorlarmış. Bilmiyorum ki ne şımarıklıklarımızı görmüşler ki, sadece ofisin dışında daha fazla olduğumuz için bizim sürekli keyif yaptığımızı sanıyorlar ama biz herkes mesai saati sonrası evine giderken hala saha da çalışan, ziyaretlere devam edenlerdeniz. Görüldüğünde dışarıdan keyifli de düşünülse mesaiden sonra müşteri ile yemeğe gitmenin güzel bir şey olduğu düşünülüyor. İnanın birkaç yemekten sonra aslında bu yemeklerin keyiften çok ızdırap verdiğini unutmamak gerekir.
7.Özellikle başka il hatta ülkelere yapılan ziyaretlerin, birini bitirip diğerine devam etmenin, neredeyse bavulun birini bırakıp, diğerini almanın da belli bir süre sonra yorucu olduğunu görüyoruz. Biz de eşimiz ve çocuklarımız ile vakit geçirmeyi birçok seyahate değişmeyecek duyguyu taşıyanlardanız.
8.Nedense işletme içinde kimsenin “ne yaptığı? ne ettiği?” takip edilmezken, biz satıcıların her adımı takip altına alınmak isteniyor. Dışarıdan bakınca ne çok çalışmaz görüntüsü taşıyormuşuz meğerse, tüm CRM (Costumers Relations Managment) yani Müşteri İlişkileri Yönetimi sistemleri, müşteriyi değil bizi kontrol etmek için kuruluyormuş. Satıcı adeta potansiyel kaytarmacı gibi düşünülüp, attığı her adım yaptığı her iş takip edilmekte. Sürekli raporlama, bilgi verme gibi çalışmalar işletmelerde en çok satış elemanlarının görevi gibi görülmekte…
9.Bir de “bizden önceki satıcı” diye bir tanımadığımız bilmediğimiz bir kişinin bizden önce yaptığı tüm pisliklerin cezasını çekmemiz söz konusu. O tanımadığımız kişinin günah keçisi yine biz oluyoruz. Müşteriye yaptığı her davranışın bedelini, ama iyi ama kötü ki genelde kötü oluyor maalesef biz günahsız satıcılar çekiyor. “Senden önceki satıcı ürünleri gününde getirmiyordu” gibi suçlamalar ile maça birkaç sıfır yenik çıkmak kaçınılmaz oluyor.
10.En önemli konuyu da son maddeye sakladım. Hedefler ile yönetim. Yine satıcıların sürekli başının üzerinde oluşturulan hedef ve kota silahı; “hedefi tuttur!, tutmazsa kotandan yersin böylece primleri unut”. İşletmede satış dışında kimsenin hedefi yokken, satıcılar sürekli önlerindeki havuca doğru koşmak durumunda hissederler. Tabi arada havucu umursamayanların da sopa ile dürtüklenmesi de yaşanmıyor değil hani…
Bu liste daha çok maddeden oluşur aslında, belki de siz okurken bile yeni maddeler bulmuşsunuzdur. İsterseniz şöyle yapalım, bana ne zaman bu konuda ilave bir şey bir anekdot duyarsanız hemen yazın ve ben de bu satırlarda “Söz Savunmanın!” başlığı altında yer verelim.
Bu sayılıkta bu kadar gelecek ay görüşmek üzere şimdiden kolay gelsin. Tüm satıcı ve satıcı olmayan dostlara…
Panik yok, satış gerçekleşecek sadece sabırlı olun…
*Savunma ismi altında sıralanan maddelerde adı geçen ve tasvir edilen kişi ve kurumlar tamamen hayalidir.