H. Yücel Koç
Neyin Göçü?
Kızım bu sene üniversite sınavlarına girecek. Ben hep onun bir Avrupa şehrinde okumasını hayal ettim. Evrensel düşünebilmesini, Dünya insanı olmasını istedim. O ise her zaman Türkiye de okumak ve hayatını Türkiye de geçirmek istedi. Türkiye için bir şeyler yapmak istiyorsanız Türkiye de olmalısınız fikrine yakın inanışları var. Bu sene düşünceleri biraz değişti. Artık başka bir ülkede okumak, sonrasında o ülkede yaşamak ona da çok itici gelmiyor. Bu konudaki benim düşüncelerim ve bakış açımla, onunkiler farklı. Eminim benzer durumda olanlar da bizim düştüğümüz ikilemleri yaşıyor, konuşuyor ve tartışıyorlardır. Zor bir süreç olduğuna inanıyorum.
Geçen hafta bu konu üzerine, günün ilk yarısına yayılan bir kahvaltıda uzun uzun konuşma şansımız oldu. Fransa nın, Almanya nın, Amerika nın büyük olmaları, güçlü olmaları, evrensel değerleri yaşıyor ve yaşatıyor olmaları sadece bilime olan bağlılıkları, teknolojik üstünlükleri, demokrasiye bakışları, çalışkanlıkları mı? Ya da yıllarca sömürge devletlerden elde ettikleri değerler mi? Sonu gelmez savaşların sürüp gittiği savaş bölgelerine olan uzaklıkları mı?
Bu devletlerin az ya da çok birbirine benzeyen birçok ortak özellikleri var. Bunların birçoğu da doğru olanlar üzerindeki ortak yanları. Ama bir noktaları var ki hepsinde neredeyse aynı. Bu devletler inanılmaz bir insan çeşitliliği noktasında aynı ortak paydaya sahipler. Amerika da Karayipli bir taksici de, Pakistanlı bir garson da kendisini Amerikalı görüyor. Bir Fransız Dünya Kupası maçlarında, Fransa Milli Takımı nı ne kadar tutuyorsa, Paris de yaşayan Fas kökenli bir pazarcı da o kadar tutuyor. Dusseldorf da yaşayan Japon kökenli modacı Almanya yı öve öve bitiremiyor. Bu ülkelerin zenginliklerinde bu insanların katkıları göz ardı edilebilir mi? Elbette ki edilemez. Bu çeşitliliğin yarattığı sinerji büyük güç olup, ekonomiye katkı sağlıyor, ülkeler arası barışı, anlayışı, hoşgörüyü güçlendiriyor.
Almanya da yaşayan Türklerin Alman ekonomisinde yarattıkları katma değer Almanya için vazgeçilemez önemdedir. Fransa, Almanya, Amerika benzeri ülkelerde yaşayan yabancıları düşünün. Mısır da önemli bir proje ihale edilecek. Bir Fransız firması da o ihalede kazanan olmak istiyor. İhaleye katılacak olan firmadaki, aynı işi yapan Mısır kökenli Fransız mı o ihalede daha etkin ve başarılı olabilir, yoksa aynı firmada çalışan bir Fransız mı? Kökler önemlidir.
İşin bir de diğer tarafı var. Göçerlerin öz ülkelerine olan katkıları. Kendi ülkelerini bırakıp başka ülkelerde yaşayan insanlar çıktıkları ülkelere de önemli katkılar sağlama potansiyeline sahipler. En basitine hemen hemen hepimiz şahit olmuşuzdur. Almanya da yaşayan soydaşlarımızın ülkemize yaptıkları yatırımlar, gayrimenkul alımları, o ülkelerde kurdukları işler için ülkemizden yaptıkları ithalat gibi örnekleri gösterebiliriz. Dünyanın en ücra ülkelerinde bile Türklere rastlarsınız. Hayretler içinde kalırsınız. Yaşadığı ülkenin dilini hiç bilmediği halde, karşısında Türkçe bilmeyen bir iş adamıyla iş yapabilir bizim insanlarımız. Yaşadığı ülkenin dilini öğrenmeyi de öncelikleri içine koymayı düşünmez. Nasıl olsa bir gün dönecektir.
Başka ülkelere giden bilim insanlarımız, iş insanlarımız ülkemizle isteseler de bağlarını koparamıyorlar. En azından benim bildiğim, tanıdığım örnekler ülkelerine katkı sağlamaya devam ediyor. Herkesin bilebileceği, son zamanlardaki en güzel ve en değerli örnek Aziz Sancar.
Tarih sahnesine çıktığımızdan beri göçüyoruz. Adına ne dersiniz bilemem. Kimileri acı kader diyor. Kimileri doğduğun yer değil, doyduğun yer vatan diyor. Kimileri yeni ufuklar, yeni maceralar diye bakıyor.
Aslolan şu ki kısa sayılacak ömür süresinde, hayata, insanlığa değer katarak mutlu olabilmek. Evrenselliğin ışığında, köklerini bilerek ve severek, dünya insanı olabilmek.
Mutlulukla Kalın…