H. Yücel Koç
Konkordato
Bu yılın ilk 7 ayında ilan edilen konkordato sayısı, geçtiğimiz yılın tamamının üstüne çıktı. Muhtemeldir ki yılı yeni bir rekorla kapatacağız. Neden mi rekor? Çünkü konkordato ilan eden şirketlerin büyük çoğunluğu büyük sermayeli şirketler. Bu şirketlerden alacaklı olan daha düşük sermayeli şirketlerin bir kısmının da konkordatoya gitmeleri muhtemeldir. Kartopu etkisi.
Şu kesin ki borçlu şirkete koruma sağlamak üzere tesis edilmiş bu sistem günümüz problemlerine çözüm üretemez haldedir. Suistimallere açık ve köhnemiş bir koruma yöntemidir.
Bu köhnemiş sistemin acıları konkordatoların kolaylıkla verildiği dönemlerde ülkemizin iş dünyasını derinden yaralamıştır. 2018-2019 ekonomik krizi ve sonrasını hatırlayın. Bu sisteme duyulan güvenin en çok sarsıldığı yılları yaşamıştık. Şaibelerle dolu işlemler gerçekleşmiş, hiç hak etmedikleri halde birçok firma ya yok olmuş ya da büyük zararlar etmişlerdi.
Konkordatoları vermekle yetkili mahkemelerin ne kadar ihtisas mahkemeleri olduğu ve kararlarında isabet oranları irdelenmelidir. Konkordato talebinde bulunan firmaların sistem açıklarını suistimal etmelerinin ve sistemi kendilerine bir kaldıraç görmelerinin önüne geçilmelidir. Firma yönetimine atanan kayyumların atama sistemleri sil baştan yapılandırılmalıdır. Kayyum görevlilerinin gerçek anlamda denetlenmelerini bağımsız bir kurumun ciddiyetle yapması sağlanmalıdır. Koruma kalkanının kimlere karşı uygulanacağı çağın gereklerine göre yeniden tasarlanmalıdır. Verilen korumanın bir firmayı kurtarırken onlarca firmayı batırmasının önüne geçilmelidir. Firmaların ticaretlerini sürdürebilmek için üye olmak zorunda oldukları oda ve borsaların öncülüğünde oluşturulabilecek fonlarla bu sistemin yıkıcı etkilerinin önüne geçilmelidir.
Bu yılın ilk 7 ayında kapanan firma sayısının 2023 yılı aynı dönemine göre %28’den fazla artması, kurulan şirket sayısının ise %14’den fazla azalması yaklaşan tehlikeyi göstermesi açısından önemlidir.
Yaklaşan tehlikeye karşı konkordato sisteminin revize edilmesinin yanı sıra ekonomiye yön veren kurumların da yapması gerekenler yadsınamaz. Konkordato talep eden veya iflasa sürüklenen sektörlere baktığımızda inşaat, tekstil, mobilya, akaryakıt, tıbbi malzeme ve turizm firmalarını görüyoruz. Bu sektörler özelinde girişimlerin yanı sıra, ekonominin kendi dinamikleri içerisinde yolunu bulmasına müsaade edilmelidir. Dövizin baskılanmasının, enflasyon oranları ve benzer istatistiklerin gerçek değerlerinin şeffaflıkla açıklanmamasının, bankacılık işlemleri üzerinde baskıcı tutumlar sergilenmesinin, vergi adaletinin zedelenmesinin, teşvik ve istisnaların kötü niyetli kullandırılmasının önüne geçilmelidir.
Bu arada akaryakıt sektöründe konkordato artışlarına şaşıran ekonomistler görüyorum. Ben de onlara şaşırıyorum. Akaryakıt sektörü gibi sektörlerde ürünün satış fiyatının otorite tarafından tespit edilmesi bile tek başına şaşırmamak için yeterlidir. Mevcut kredi oranları ve pos komisyonları düşünüldüğünde bu sektörde ayakta kalan firmalara şaşırmak gerekir. Akaryakıt firmaları kazançlarının önemli bölümünü pos komisyonu olarak ödüyorlar. Çalışanı da, işvereni de mutlu etmeyen kantarın topuzunun kaçtığı personel giderleri, enerji maliyetleri ve vergiler işin cabası. Satışlarının büyük kısmı kredi kartlı satışlar. Düşünsenize akaryakıt istasyon marketlerinden kredi kartıyla satılan sigara için bile komisyon almaları yasak.
Kendi yazdıklarımı okudukça düzenin bu kadar bozulmuş olmasına ben bile hayret ediyorum. Her şey daha kötü olsun diye çabalasanız, planlasanız, üstüne kafa yorsanız daha kötüsünü yapamazsınız. Temel değerlerin çökmesi böyle bir şey. Sanırım palyatif çözümlerden önce temel değerleri yeni baştan irdelemeliyiz. Ama bu o kadar büyük bir mutabakat gerektiriyor ki, bu mümkün mü, emin değilim. Küçük çıkar gruplarının büyük güç ele geçirdiği karanlık bir çağ yaşıyormuşuz gibi hissediyorum.
Bu karanlığa nasıl bir ışık yakılır, işte mesele budur.
Yolunuz ışık olsun.