Dr. İlhami Pektaş
Yerli ve Milli Üretime Adanmış Ömürler-73:
Kanca, Başarı Hikayesi ve Kurucusu Abdullah Kanca
Dr. İlhami Pektaş
KANCA, bir aile şirketi olarak 1960’lı yıllarda İstanbul Topkapı’da 46 metrekarelik bir atölyede Sürmene’den getirdiği ekip ile el aletleri üretimine başladı. 1974 yılında 15.000 metrekare alana sahip Güneşli tesislerinde modern dövme hatları ile el aletleri yanında otomotiv sektörü için dövme parça üretimine yöneldi. 1980'li yıllarda Tofaş, Mercedes, İveco, Ford ve Renault’u müşteri portfoyüne dahil etti. 1990'lı yıllarda Otomotivde binek araç, ticari araç, zirai araç ile birlikte savunma ve inşaat sektöründe aranan bir tedarikçi oldu. 1997 yılında soğuk dövme üretimini de yelpazesine aldı. Volkswagen Grubu, Toyota, Bosch, Renault, Stellantis, Ford, Borgwarner, ZF, Scania gibi bir çok dünya markasına ürün üretti. 2004 yılında TOSB Otomotiv Tedarik Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesinde yerleşik 33.000 metrekaresi kapalı, toplam 55.000 metrekare alanda bugün yıllık 40.000 ton’un üzerinde kapasitesi ile üretiminin %50’sini başta Avrupa ülkeleri olmak üzere ihrac ediyor.
El Zanaatinden Avrupa OEM Hatlarına Uzanan Bir Sanayi Yolculuğu
1934’te Sürmene/Trabzon’da doğan Abdullah Kanca’nın hikâyesi, Karadeniz’in yoklukla yoğrulmuş disiplinini, el emeğini ve yılmadan öğrenme azmini bir araya getiren, Türkiye sanayisinin yarım asırlık dönüşümüne içeriden tanıklık eden bir kurucu usta hikâyesidir.
İlkokulu Sürmene’de okudu; 1946’da Trabzon Meslek Teknik Lisesi’ne başladı ve 1951’de mezun oldu. O dönem için Meslek Okulu diploması bu günkü üniversiteye eşit bir itibardaydı. Buna rağmen devam etmek istedi ve 1952–53’te Zonguldak’ta Maden Yüksek Mühendis Okulu’na kaydoldu. Altı ay madenlerde çalışarak teknik formasyonunu derinleştirmeye çalıştı ve daha sonra sağlık sebebi ile ayrıldı. Askerlik hizmetini İzmir Narlıdere İstihkâm’da yedek subay olarak yaparken Türkiye’nin dört bir tarafından gelmiş yüzlerce askeri 12 ay boyunca sevk ve idare ederek ileriki hayatı boyunca büyük tecrübeler edindi.
Genç yaşta ailenin uzun yıllardır Sürmene’de faaliyet yürüttüğü mağazada ticarete girmesi, 1954’te aile büyüğünün vefatıyla sorumluluğu omuzlaması ve akabinde askerlik sonrası Sürmene’de ustalarla birlikte keser imalatını örgütlemesi, onu el sanatından endüstriye geçişe hazırlayan ilk halkalar oldu. Bu dönemde, kardeşi İbrahim’i İstanbul’a yüksek ticarete yönlendirip Sürmene’de üretilen keserleri İstanbul’daki nalburlar üzerinden ülkeye dağıtacak ticari hattı kurması, erken bir “tedarik ve satış” zekâsının işaretidir.
“Köyden Kente”: Ziraat Odası’ndan Sanayileşmeye
1950’lerin ikinci yarısında aktif bir yerel aktör olarak Sürmene Ziraat Odası’nın kuruluşunda ve dört yıl başkanlığında görev alan Kanca, fındık verimini artırmak için Ankara’dan Sürmene ilçesine bağlı onlarca köye tarımsal ilaç ve destek malzemesi tahsisini sağlayıp dağıtım ve eğitim organizasyonu kurdu; bu sayede köylülerin ciddi bir verim artışı sağlayacağını ve herkesin de buna gönüllü olarak katılacağını düşündü. Fakat köklü alışkanlıklarla çarpışmanın ne kadar çetin olduğunu bizzat tecrübe etti. Bu “tarımsal reform seferberliğinden“ bedava dağıtılan ilaç ve kireç malzemesinin yol kenarlarında eriyip ırmaklara karışmasına rağmen vazgeçmedi; dönüşümün sabır ve örneklik istediğini anlamıştı. Bu tecrübe, ilerideki hayatında yapacağı değişim-dönüşüm-iyileştirme çalışmalarında nasıl dirençle karşılacağını ve onların üstesinden nasıl geleceğini ona öğretti.
Aynı yıllardan kalan bir başka ders de, “devletle iş yapmama” ihtiyatıdır: İyi niyetli bir kamusal girişimin bürokrasi ve algı bariyerlerine takılışına tanık olması, onu iş hayatında mümkün olduğunca serbest piyasa mekanizmasına ve özel kesim müşteri disiplinine yaslanmaya itti.
Yaşadığı ilçede ve Trabzon’da kamu kesimi ile ciddi yakın ilişkileri olmasına ragmen, devlet ile herhangi bir şekilde ticaret, alışveriş yapmadı, herhangi bir taahhüt işine girmedi.
İlişkilerle başarılı olmayı değil, çalışarak kaliteli ürünler üreterek, müşteriyi memnun ederek başarılı olmayı seçti.
Topkapı’daki 46 metrekarelik Kıvılcım (1965–1976)
1964’te ailesini Trabzon’da bırakarak üretim yapmak hedefi ile İstanbul’a geldi; 1965’te Topkapı’da 46 metrekarelik bir imalathanede, Sürmene’den getirdiği ustalarla – o yıllarda Türkiye’de endüstriyel olarak imal edilmeyen tesviyeci çekici üretimine başladı;
O gün Avrupa’dan ithal gelen ürünlere karşı o kadar başarılı oldu ki, müşteriler onu başka el aletleri üretmesi için destekledi ve teşvik etti.
1966’da Türkiye’de yine ilk olacak şekilde marangoz işkencesi, 1967’de tesviyeci mengenesi üretimini devreye aldı. Kardeşinin yönetiminde Eminönü’nde açtıkları mağazayla ürünü doğrudan piyasaya sundu. Böylece hem maliyet açısından bir avantaj sağladı hem de müşterinin ihtiyaçlarını, şikayetlerini ve beklentilerini doğrudan öğrenme imkanları oldu.
Abdullah Kanca, Topkapı’daki bir sanayi sitesinde dağınık şekilde yarım düzine atölyede faaliyet göstermenin yorgunluğunu gidermek için atölyelerini 1971’de Topkapı’da 1.500 metrekare kapalı alana taşıyarak tek çatı altına topladı. Bu sayede artık tek bir çatı halinde üretim yapılan küçük bir atölye büyük bir fabrika kimliğine kavuşmuş oldu. Tesisler büyürken bir yandan üretim çeşidi de arttı. Müşteriler, yurt dışından ithal gelen ve hem çok pahalı hem de temini çok zor olan ne tür el aletleri varsa, hepsini burada yapmaya başladı.
1974’te o zamanın Türkiye’deki en büyük el aletleri fabrikasını kurmak üzere yola çıktı. Finansman ve banka kredisinin yetersiz olduğu o yıllarda müşterilerine bir yazı gönderdi. “Şimdiye kadar ihtiyaçlarınızı karşılamakta zorlanıyorduk, gecikmeler yaşıyorduk. Şimdi yepyeni bir tesis kuracağız ve o sayede tüm siparişlerinizi zamanında üretebileceğiz. Yalnız bunun için bize 6 aylık veya 1 yıllık siparişinizi vermenizi ve peşinen ödemenizi rica ediyoruz“ şeklinde bir mektup gönderdi. Müşterilerden inanılmaz bir olumlu geri dönüş alındı. Çünkü o dönemde büyüyen Türkiye’de yeterince üretici yoktu.
Tesisini genişletmek, üretimini artırmak isteyen müteşebbisler için değer taşıdığı günlerdi o günler. O dönem sıradan bir Anadolu köyü görünümde olan İstanbul’un en ucundaki Güneşli’de 9.000 metrekare kapalı alanda fabrika yatırımına başladı ve 1976’da fabrikanın Güneşli’ye taşınması ile el aletlerinde “atölyeden fabrikaya” sıçramanın bir kilometre taşı oldu.
Bu büyümenin ardında gerçeki bir “teknoloji iştahı” vardı: 1972’den itibaren Hannover Fuarına gidişi farklı Avrupa ülkelerindeki sanayi şirketlerini ziyareti ve oralarda gördüğü yenilikleri kafasına işleyip, döndüğünde kendi şirketinde uygulaması ile üretimin omurgasını değiştirdi.
“Tek kelime yabancı lisan bilmeden, tek başıma Hannover’e gittim. Orada bir Türk’e rastladığımda yardım istedim, o sayede firmalarla görüşmelerimi yaptım ” diye anlattığı ilk fuar anekdotu, onun korkusuz öğrenme ve temas kurma karakterini özetliyordu.
El Aletlerinden Otomotive: Ürün-Müşteri-Kalite Ekseninde Dönüşüm (1977–1990’lar)
Yeni fabrikada el aletleri alanında büyük atılımlar yapıldı. Ürün çeşidi yüzleri buldu. Türkiye’nin dört bir tarafındaki nalburlar, hırdavatçılar artık Kanca marka ürünlerini satıyorlardı ve Kanca markası o yıllarda zanaatkarlar arasında en çok bilinen isimlerden biri oldu.
Abdullah Kanca’nın öğrenme ve gelişme arzusu bitmedi. El Aletleri üretimindeki bu başarısından sonra 1977’de kapalı kalıpta dövme parça imalatına başladı. Önceleri müşterilerinin sadece hırdavat ve nalbur ihtiyaçalarını karşılıyordu ama Türkiye’de otomotiv sektörü de hızla gelişiyor ve bu sektöründe dövme parçalara gereksinimi artıyordu.
1978’de o zamana göre büyük bir atılım sayılan, Türkiye’de henüz bulunmayan dövme tezgahlarına yatırım yapmak istedi. Ucuz Doğu Avrupa tezgahaları almak yerine tercihi yüksek kaliteli Alman makinelerinden yana oldu. Özel hayatında tutumlu olsa da tezgah alımında eli hep açıktı ve en iyisini, en kalitelisini ve markalısını tercih etmeyi prensip edinmişti.
1979’da Türk Traktör’e dövme parça üreterek otomotiv sektörüne ilk adımını attı.
Otomotiv emekleme döneminde ilerlerken alet edavat tarafında doruk noktasına ulaşmaktaydı. 1980’lerde Türkiye’den yurtdışına ilk ihracatını gerçekleştirdi. O zamanlar için ihracat yapmak bir devrim sayılıyordu. Buğday, fındık vs. ihracatı ile tanınan Türkiye’den sanayi ürünleri başka ülkelere gönderiliyor ve kabul görüyordu. 1983 yılında o dönem için çok büyük bir rakam olarak görülen 3 milyon USD’lık ihracatı sebebi ile İstanbul Sanayi Odası’ndan özel ödül aldı. Bu arada otomotiv tarafı da yeni yatırımlarla gelişti ve TOFAŞ gibi otomotiv sektörünün lider bir şirketine sevkiyatlar başladı. 1983 yılında ilk ihracatlar İran ve Libya'ya yapıldı. 1990’lardan sonra ihracatın yönü Avrupa'ya kaydı.
1990’lara gelindiğinde otomotivin cirodaki payı %75–80 bandına yükseldi ve Avrupa OEM tedarik zincirlerine giriş başladı. “Sanayi ülkelerine sanayi ürünü satmak kolay değil; ama arabayı icat eden, geliştiren şirketlere parça satabilmek, Türk işçisi ve mühendisinin başarısıdır” vurgusu, bu dönüşümün gurur verici cümlesiydi.
TAYSAD ve TOSB: Bireysel Başarıdan Ekosistem İnşasına
1987’den itibaren TAYSAD (Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu’nda ve meslek örgütlerinde etkin görevler üstlenen Kanca, 1990’lar boyunca Almanya ve Japonya ziyaretleriyle başta Ford, Opel, Audi, Mercedes, Toyota, Nissan olmak üzere tedarik zinciri kalitesini yerinde inceleyip içselleştiren ve “öğrenen sanayici” profilini temsil etti. 1999’da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından TOSB Otomotiv Tedarik Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde temeli atılan Kanca yeni ve modern tesislerine krizlere rağmen 2004’de taşındı. Bu tesis, 54.000 metrekare açık, 24.000 metrekare kapalı alan üzerinde, üretiminin %50’sini Avrupa OEM’lerine ihraç eden bir yapıya ve “5 kişiden 500+ çalışana” uzanan yolculuğa ulaştı.
Kanca’ya göre kendi şirketi dışındaki en büyük başarısı, kıraç bir sahadan “dünyada eşi olmayan bir otomotiv yan sanayi bölgesi” TOSB (Otomotiv Tedarik Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi) yaratılmasında verdiği katkıdır. Fabrikanın sınırlarını aşan bu vizyon, yerli tedarikçiliğin, kümelenme, kalite ve verimlilikle ölçek kazanmasının Türkiye versiyonudur.
Liderlik Tarzı: Emanet Bilinci, Hızlı Çözüm, Mütevazı İletişim
Kanca’nın yönetim yaklaşımı, “patron” otoritesinden çok “emanetçi” sorumluluğunu çağrıştırır. Sabahları sahayı dolaşmak, çalışanların hâlini hatırını anlamak, bazen öğüt bazen fırça ama her zaman “işi ve insanı ciddiye almak” onun günlük pratiğidir. Avrupa’daki bir müşterinin teknik sorununda gece ekibi toplatıp sabaha çözümü sahaya indirmesi, Kanca’nın kriz anında hız ve teslim olmayan mühendislik refleksini anlatan tipik bir yaşam şeklidir. Anlatmayı sevmez; reklamdan kaçınır, büyük işleri iki cümleyle geçiştirir. Çocuklarının eğitiminde özellikle yabancı dil ve yurt dışı tecrübesine verdiği önem ise “öğrenme”yi bir kuşak politikası hâline getirdiğinin göstergesidir.
Kalite ve Kurumsal Öğrenme
1990’larda ISO ile başlayan kalite sistemleri, hızlıca QS 9000 ve ardından TS 16949 ile kurumsal bir benliğe kavuşur. Kanca, “40 yıl evvel imalatçılık yaparken de kaliteye önem verirdi; o zaman bu modern kavramları bilmezdik, ama her ürünün müşteriyi maksimum seviyede memnun etmesine dikkat ederdik” diyerek kalite anlayışı–sistem düşüncesi–belgeleme çizgisindeki sürekliliği vurgulamaktaydı. Bu çizgi, “sanayi ülkelerine sanayi ürünü satma” iddiasının tek güvenilir yolu olarak görülmüştür.
Her üretilen parçanın ciddi bir kontrol ve test süreci var, çünkü üretilen parçalar aracı kullanırken hata yapmaması gereken parçalar. Bu parçaların bazıları motor ve aktarma organlarındaki biyel kolları, krank milleri, çelik piston kafaları, salıncak kolları, dişli parçaları, dizel sistemlere ait enjektör gövdeleri ile dizel ray parçalar, tekerlekleri araca bağlayan ve dönmesini sağlayan porya ve akson parçaları gibi ürünlerdir. Tüm üretilen parçalar test laboratuvarlarında test edilerek kalitesinden yüzde 100 emin olunan ürünlerdir. Kanca’da, şu anda şirket üretiminin yüzde 90'ını otomotiv, yüzde 10'unu da el aletleri oluşturmaktadır.
Son Durak Değil, Yeni Bir Başlangıç: TOSB’da Kapasite Artırımı ve İhracat
2004’te TOSB’a taşınma, yalnızca mekânsal bir hareket değildi; aynı zamanda üretim tekniği, iç proses güvenliği, izlenebilirlik ve tedarikçi entegrasyonunda yeni bir standardın kabulünü de temsil ediyordu. Bu dönemde Kanca, aktarma organları vb. gibi hayati öneme sahip otomotiv parçalarında Avrupa’nın Bentley, Porsche, Volkswagen, BMW, Mercedes, Toyota, Renault gibi önde gelen markaları için tedarikçi konumunu güçlendirdi. Böylece Türkiye’de yapılır ve dünya pazarlarında kabul görür” tezini de sahada ispatlamış oldu. 2007 yılında vefat eden Türk sanayisinin duayen isimlerinden Abdullah Kanca, ardında üretiminin yüzde 80'ini dünyanın dört bir yanına ihraç ederek Türkiye ekonomisine büyük katma değer sağlayan Kanca El Aletleri Dövme Çelik A.Ş. eserini bıraktı.
“Yerli ve Milli”nin Gündelik Hâli: Eğitim, Meslek ve Ekosistem
Abdullah Kanca’nın “yerli ve milli üretim” anlayışı, sloganlardan önce insan kaynağına ve ekosisteme yatırım olarak tezahür eder. Teknik okul–meslek yüksekokulu hattına verdiği önem, “sahadaki iş görme becerisini” stratejik bir üstünlük olarak görmesinden gelir. Bu bakış yüzünden, TAYSAD ve TOSB gibi yapılar onun nazarında yalnızca kurumsal etiket değil, aynı zamanda kapasite büyütme araçlarıdır.
Sürmene Abdullah Kanca Meslek Yüksekokulu – Bir Kurucu Vizyonu
Abdullah Bey, yeni fabrikayı kurduktan sonra, 2006 yılında iş hayatına başlamasının 50. yılı vesilesiyle doğduğu topraklara sanayiyi destekleyecek kalıcı bir yatırım bırakmak istedi. Bu yatırımın bir meslek yüksekokulu olmasına bizzat karar verdi; binayı en ince ayrıntısına kadar planladı, tasarımında etkin rol aldı ve eğitim içeriğinin güncel sanayi ihtiyaçlarına göre şekillenmesi için çalıştı. İnşaat başladıktan bir süre sonra hastalanmasına ve tedavi sürecinin ağırlaşmasına rağmen süreci yakından izlemeyi sürdürdü. Ne var ki açılışı göremeden 2007 yılında vefat etti.
Onun vizyonuyla kurulan Sürmene Abdullah Kanca MYO, bugün hem yerel sanayinin ihtiyaç duyduğu ara kademe teknik elemanları yetiştirmeye devam ediyor hem de Yetkilendirilmiş Sac Kalınlık Ölçümü gibi alanlarda Doğu Karadeniz Bölgesi’nde ilk yetkilendirmeyi alan kurum olarak sektöre yetkinlik kazandırıyor. Yüksekokul, yıllar içinde çeşitli birim başarıları ve kalite ödülleri elde ederek gelişti. Halen binlerce mezun vererek Abdullah Kanca’nın adını, değerlerini ve ‘yerli-milli üretim’ idealini yaşatmayı sürdürüyor.




