Hakan Ömer Gider
Aslında Satış…
Merhaba, bu elinizdeki sayı ile birlikte 2020’ye “merhaba” diyeceğiz. Bu geçtiğimiz 365 günde neler neler oldu? Siyasi, sportif, adli, sanatsal günde toplamda yurt içi ve dışından ortalama 40- 50 haber ile bilgileniyoruz. Tabii ki bunlara, acil ve son dakikalar da ilave oluyor. Peki, geçen yıl planlayıp, maalesef bu yıl yapamadığımız neler eksik kaldı? Hangilerinden vaz geçtik ve hangilerini yine umutla bu yıla devrettik. Büyük bir ihtimalle de bunlar majör kararlar olmalı…
Yukarıdaki paragraftaki sadece iki sayıyı değiştirdim ve yine aynısını söyledim. Çünkü yılın ilk sayısı için söylenecek çok fazla şey olduğunu düşünmedim.
Biz düzenli olarak yazı yazanlar bazı durumlarda beslendiğimiz kaynaklar tükenmese bile gerçekten yazacak konu bulmakta zorlanmaktadır. Bu sayı da galiba onlara benziyor…
Kendi adıma şunu söylemeliyim ki haziran ayından bu yana hayalimde hep arzuladığım ama bir türlü fırsat bulamadığım bir hobiyi gerçekten bir iş olarak yapmaya başladım. Belik aranızda beni sosyal medyadan takip eden dostlarım biliyordur. Her gün canlı yayın olarak radyoculuğa başladım. Bu başlangıç benim asıl mesleğim olan eğitimcilik ve danışmanlık işimi de asla etkilemiyor.
Keyifle ve heyecanla programıma tanınan tanınmayan hatta ilk defa bir radyo deneyimi yaşayan kişileri konuk olarak aldım ve alıyorum.
Öncelikle buradan bu satırları okuyan herkese açık davette bulunuyorum. Söyleyecek bir şeyleriniz varsa ve bunları paylaşmaya değer buluyorsanız buyurun gelin radyoda konuğum olun.
Birlikte konuşalım anlatalım. Ama lütfen reklam kokan hareketler olmasın. Bilgi olsun, başarı ya da hayat hikayesi olsun… Siz ne istediğimi mutlaka anladınız.
Gelelim bu sayıdaki konumuza geçtiğimiz iki haftadır katıldığım bir eğitim seminerindeki arkadaşlarla kurduğumuz WhatsApp grubuna yazacağım makale ile ilgili bir takım kelimeler istedim.
Ben bir kelime başlattım ve dedim ki; ASLINDA SATIŞ… sonra bir arkadaş herhalde canı çekmiş ve “DOLMA” dedi. Benim makale başlığı bu kez “ASLINDA SATIŞ DOLMA…” diye oluştu bir arkadaş tabii ki buna en uygun fiili yazdı “SARMAK” dedi. Bu kez makale; “ASLINDA SATIŞ DOLMA SARMAK…”
Dendiğinde aklıma buradan bir metafor geldi.
Başlığı değil ama metaforu sizinle paylaşmak ve üretmek için yola çıktım.
Bu sayı bunu irdeliyoruz.
“ASLINDA SATIŞ DOLMA YAPMAK/SARMAK…” kadar ZORDUR ya da KOLAYdır. Ben Zoru seçip KOLAY dır diyorum.
“ASLINDA SATIŞ DOLMA YAPMAK YA DA SARMAK KADAR KOLAYDIR.”
1. Hep Komşudaki Yaprak daha mı iyi olur?: İlk aklıma gelen konu her ikisi için de ciddi bir ön hazırlık evresi gerekir. Dolma için gerekli olan saracağımız malzeme genelde asma yaprağıdır. Aslında birçok eski birkaç katlı müstakil evlerin bahçesinde olmasına rağmen canımızın dolma çektiği zaman ile asmanın olma zamanı arasında ters bir orantı olmuştur. Biz yine gider dolmalık yaprağı çarşıdan ya da komşunun bağından alırız. Bizimki değil ama ne hikmetse onun ki olmuştur. Ya da onda bir yıl önceden salamura yapılmış yaprak vardır. Bu konuda meşhur illerden biri de Tokat’tır.
Bunu satışa uyarlarsak özellikle müşteriyi genelde yakınımızda aramak yerine onu bulmak için ciddi bir çaba gösterir ve uzaklarda ararız. Tüm işletmelerin bir Anadolu merakı vardır. Oraya ulaşmak, oraya satmak gibi aslında bulunduğun il bitmemiştir. Hep gözümüz komşu ildedir. “Komşunun tavuğu komşuya kaz görünürmüş” sözü de herhalde buradan geliyor.
2.Sadece Yaprak değil iç malzeme daha önemli: Ben dolmanın her türlüsünü severim doldurulan sarılan her türlü dolma benim için güzeldir. Neye doldurulduğunun da önemi yoktur. Bunu kendi içimde incelediğimde aslında dolma içi ile ilgili bir sevgimin olduğunu buldum. Sadece fark içine doldurulan sebzenin tadı ve kokusu oluyor. Benim derdim dolmanın içi bir başka bakış açısıyla iç pilav
Buradan hareketle ben satışta dolma içini satıcıya benzettim. Bu şöyle bir şey satılan üründen daha çok ben bu ürünü bana sunan kişiyi ve onunla kurduğum diyaloğu ya da onun bana davranışını önemsiyorum. Sevdiğim bir satıcı bana önerdiği şey çok fazla işime lazım olmasa da onu bütçemi zorlamıyorsa alabiliyorum. Bu noktada başarılı satıcıların ürün ayrımı yapmadan her şeyi satabileceğine inanmalarının yanlış olmadığını da söyleyebiliriz. Ama burada her dolma içinin iyi olduğu söylenemez. Pişirme derecesi, içindeki ilave baharatlar, ilave ürünler diri mi lapa mı kaldığı gibi noktaların dışında tatlı ağırlıklı mı yoksa tuzlu mu olduğu da tabii ki önem taşıyor.
3. Neden hep Ya yaprak ya da Dolma içi artar?: Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama genelde dolma sararken ya dış malzeme ya da iç malzeme birinden biri fazla gelir. Eğer dış malzeme fazla geldiyse yediğimiz dolma dolu dolu ve bonkör hazırlanmıştır. Eğer iç malzeme arttıysa da biraz daha az ve cimri bir dolma ile karşı karşıya kalacağımız düşünülür. Ama genelde iç arttığında hemen evde doldurulacak bir şeyler bulunur ve son birkaç ürün farklı olur. O yüzden tencereye baktığımızda biber yanında bazen birkaç tane domates görmemiz bundan olmaktadır.
Bunu satılan ürün ve satıcıya uyarladığımızda konu biraz söyle olmaktadır. Bazen satıcıyı beğeniriz ağızı iyi laf yapar ve bize bir şeyle satmak için çabalamasını hissederiz fakat ürün istediğimiz vasıflarda değildir. Bazen de ürün gerçekten iyi ve kaliteli olduğu halde satıcının soğuk tutumu bizi o üründen soğutur. Burada alıcının konuyu ve ürünü iyi tanıması onun hangisini alacağına daha doğru karar vermesini sağlar. Ama deneyimlerim ağızı iyi laf yapan ve güven aşılayan bilgili bir satıcının yani fazla artan dolma içinin müşterinin kafasında kendisine göre boşlukları doldurma eğilimi ile yani evdeki diğer ürünleri doldurma isteği ile satıcının dediğini yapması görülmektedir…
Bu sayılık da bu kadar bana bu satırlarda görmek istediğiniz konuları ya da görmek istediklerinizi yazarak talep edebilirsiniz.